Anne Bebek Dergisi'nin Nisan sayısı için hazırladığım içerikle baş başa bırakıyorum sizleri.
Yıldızlı sevgilerimle...
PAPATYALAR
Beyaz eteği tüldendi. Uçlarında minik çiçekler vardı. Üzerine yakası fırfırlı, sarı bir bluz giydirmişti annesi Yeşil çimenlere oturduğunda etekleri çimin üzerine yayılmış, adeta yeni açılan beyaz bir papatyayı andırmıştı. O gün onu, “güzel papatya” diye sevdi herkes. Aslında sevilmek için süslü kıyafetlere ihtiyacı yoktu. Bebek olması yeterliydi. Hem bir an önce büyüsün istenilen hem de küçüklük halleri özlemle yâd edilecek olandı o.
İlk göz ağrısıydı minik papatya. Annesinin ak sütüyle beslediği, babasının üzerine titrediği, meleklerin uykusunda güldürdüğü mucizevi bir varlıktı. Sevgi ortamında yetişiyor, lunaparkın içinden geçerek büyüyordu. Olmayan saçına, çıkmayan dişine, konuşmayan haline kimsenin aldırış ettiği yoktu. Salyası, gazı, nazı göze gelmiyor; edilen hizmet yük gibi görünmüyordu.
Hıçkırması, esnemesi; biberonunu kavraması, sevinçle ellerini çırpması mutluluk sebebiydi. Yaşına özgü neler yapıyorsa, bebek günlüğüne kaydediliyor, videolarla, fotoğraflarla özel anlar ölümsüzleştiriliyordu. Bu süreçleri hafızasına işleyemeyen bir bebek için bundan daha güzel ne olabilirdi ki? Kayıt altına alınan ilk diş, ilk adım, ilk kelime, ilk cümle anne babayı duygulandırırken, bütün bu gelişmelere büyük anlamlar atfetmeyen bebek, olağan akışta varlığını sürdürüyordu.
Günü
büyük bir enerjiyle karşılıyor, canlanmak için suni katkılara ihtiyaç
duymuyordu. Keşfetme dürtüsü ya da merak duygusu yeterince güçlü bir uyarandı.
İşini aşkla yapmak bu olsa gerekti. Bazen küçücük arzularını hayat-memat
meselesi haline getirdiği olmuyor değildi. Avazı çıktığı kadar bağırıp
ağladığında kınanmayacağını, yadırganmayacağını ‘hissi kablel vuku’ olarak
biliyor olmalıydı. Yaşadığı ortama uyum sağlama kabiliyeti oldukça yüksekti.
İçin için ağlarken bir anda gülebiliyor, duygudan duyguya geçmek için uzun
vakitlere ihtiyaç duymuyordu.
Papatya bebeğin büyümesi, sağlıklı bir şekilde gelişmesi anne-babası için en büyük ödüldü. Günbegün sadece boyu ve kilosu artmıyor motor becerileri de gelişiyordu. İç mekân ile dış mekân arasındaki farkı algılamaya başladığından olsa gerek doğa gezintilerine bayılıyordu. Öyle sevgi doluydu ki minik kalbinin derinliklerinden, yargı birikmemiş körpe beyninden gelen iştiyakla etrafta gördüğü herkese el sallıyor, gülücükler dağıtıyordu. Genellikle tanımadığı birinin selamını alıp almamakta tereddüt edebilen bir yetişkin, bir bebeğin sevgi dolu temasına kayıtsız kalamıyor bu mukabeleye aynı içtenlikle cevap veriyordu. Bebekçe bir şeyler konuşuluyordu iki ruh arasında. Onlar gülüşüp şakalaşırken melekler gelip gül yaprakları döküyordu başları üzerinden. Bebeğin, hiç tanımadığı bir yetişkinden ağız dolusu “maşallah”ı kaptığı andı o an. Aynı esnada, anne-babanın, “Bunu biz yaptık, işte bu sevilesi şey bizim eserimiz!” edasıyla övgülerin bir kısmına mazhar olmaya çalışması da gözlerden kaçmıyordu.
Andaydı bebek hep. Gamdan kederden uzak, hafıza yükünden bertaraftı. Dünün pişmanlıklarından, günün korkularından, gelecek kaygılarından ariydi. İçine sevgi katılmış anne sütü her derdine ilaçtı, babanın şefkatli kolları onu güvende tutan en kuvvetli kaldıraçtı. İlk eğitmenleri, ilk öğretmenleriydi onlar. Örneğin bir kedinin sevilesi, bir köpeğin korkulası bir varlık olup olmadığını ilk olarak anne-babanın gözünden deneyimleyecekti bebek. Onların değer yargılarıyla, kod ve kalıplarıyla büyüyecekti. O yüzden bu büyük gücün farkında olmalıydı ebeveynler.
“Çocukları iyi birer insan yapmanın en iyi yolu onları mutlu etmektir” demişti Oscar Wilde. Mutlu etmek için ise pahalı oyuncaklara, pahalı kıyafetlere, markalı eşyalara, gösterişten ibaret ruhsuz partilere mecburiyet yoktu. Aslolan, birlikte kaliteli zamanlar geçirmekti. Aslolan, papatyaları soldurmadan, küstürmeden büyütmekti. Boyunlarını büktüklerinde hemen yanlarına koşmaktı. Onları sevgiyle sulamak, narin yapraklarını şefkatle okşamak, öz bakımlarını mecburiyet duygusuyla değil aşkla yapmaktı. Yeryüzündeki bütün papatyalara benlikleri yok edilmeden, duygu dünyaları örselenmeden yaklaşılmalıydı.
Süreç içinde çok iyi bir dinleyici, çok iyi bir gözlemci olmalıydı ebeveynler. Henüz konuşma yetisine sahip olmadıklarında ve hatta konuşmaya başladıklarında yavrularının sadece sözleriyle değil gözleriyle, beden diliyle anlattıklarını da anlayabilmeliydiler. İletişim kurarlarken kullandıkları kelimeleri özenle seçmeliydiler. Zira kelimeler onların hayallerini kucaklayacak güçlü birer tılsıma sahipti ve bazen tek hayalleri tıpkı yetişkinler gibi olmaktı.
Bedenen, aklen büyüse de bebekler en fazla çocuk olurlardı anne-babanın gözünde. Bu değişmeyen bir gerçekti. Onlar her yaşta, her koşulda en çok sevilen, en kıymetli hazinelerdi. Anne baba bebeği büyütürken, bebek de onları büyütürdü ayrıca. Karşılıklı bir alışverişti bu. Öğretirken bir daha öğrenirdi büyükler. Kendilerini zamanın ruhuna uyacak şekilde güncellerler, demlenirler, bilgeleşirlerdi. Yaşamla kurdukları bağı güçlendirir, kaybettikleri vasıfları yeniden kazanırlardı. Yavrularının hayalleri, sevinçleri, umutları, başarılarıyla yeniden yapılanırlardı.
Her yeni doğan bebek, yaşamın ve umudun sembolüydü. Hayatı sil baştan okutan gizli bir güce sahipti. Her şey masum bir çift gözün gözünden yeniden keşfedilirdi. Bebeğin hayretle izledikleri, merak ettikleri, yetişkinlerin zaman içinde sıradanlaştırdığı oluşları mucizevileştirmekteydi. İçi çiçek açan evlerde bolluk, bereket, neşe çoktu. Sohbetlerin yegâne konusu biricik yavruydu, dedikoduya zerre miskal yer yoktu. O yüzden cennet kokardı yeni doğan evleri. O yüzden manevi bir iklim hâkim olurdu her yere... O yüzden artar eksilmez; taşar dökülmezdi. Bebeğin eşyalarıyla dağılmış bir ev karmaşaya değil yaşanmışlığa, birikmiş anılara işaret ederdi. Ninniler yükselirdi uyku kokulu odalardan. Sesler giderek küçülür; manaları büyürdü. Bebekle birlikte ağırlaşırdı annenin göz kapakları. O sırada yaşamın anlamı tekrar tekrar sorgulanır, bebekten öncesi ve bebekten sonrası enikonu karşılaştırılırdı. Sadece kendinden mesulken sergilediği sabırsızlığın, yakıcı hırsların, rekabet duygularının dinginlikle yer değiştirdiğini fark ederdi anne; ayrıca anlayışının, bağışlayıcılığının, duygudaşlığının arttığını da… Kutsal görevle gelen bu güzel erdemleri sevgiyle kucaklamanın hazzını yaşardı. O artık sadece kendi çocuğunun değil dışardaki bütün çocukların annesiydi. Yerde yürüyen karıncanın, kanadı kırık kuşun, sokakta titreyen minik kedi yavrusunun da hamisiydi. O gerçek bir papatya, o gerçek bir anneydi.
Ne güzel yazmışsın Sibel .
YanıtlaSilHandan🤗, çok güzel papatyalardan birisin sen🌻🌻🌻
SilNe anlamlı bir yazı olmuş. Çocuklar mutluluk sebebi ama durumu abartıp her şeyi kutlayan, parti diye gereksiz masrafa girenler var. Önemli olan sevgini hissettirenilmek zaten. Emeğine sağlık Sibelcim, çok içten yazmışsın. :)
YanıtlaSilBen teşekkür ederim, bu güzel yorum ve ziyaret için Duygucuğum.🤗
SilMerhabalar.
YanıtlaSil“Çocukları iyi birer insan yapmanın en iyi yolu onları mutlu etmektir” Çok güzel bir saptama. Çünkü sokaklarda gördüğümüz gençliğin, çocuklukları boyunca hiç mutlu edilmediklerini gösteriyor.
Yazınız her şeyiyle ustaca kaleme alınmış, gerçekten çok güzel bir yazıydı. Kaleminize, emeğinize ve gönlünüze sağlıklar dilerim.
Selam ve saygılarımla.
Bu güzel yorumlar en büyük motivasyon kaynağım. Çok teşekkür ederim kıymetli Recep Bey.
Silbüyüklere ders gibi olmuş :) bir de alman papatyası var, salatası yapılıyor :)
YanıtlaSil:)) Papatyaların öyle çok faydası var ki Deep. 🤗
SilÇocuklarla zaman geçirmek gerçekten tüm maddiyattan daha önemli 😊
YanıtlaSilÖyle gerçekten. Çocuklar bizim aynalarımız. Sevgimizi verirsek saf sevgilerini ve daha fazlasını alırız. İyi ki varlar. Teşekkürler Deryacığım.🤗
YanıtlaSilÇok güzel olmuş, emeğinize sağlık:)
YanıtlaSilBen teşekkür ederim. Sevgiler selamlar.😊
SilBaşarılarınız daim olsun. Daha fazla kitleye ulaşmanız dileğiyle...
YanıtlaSilÇok teşekkür ederim Recep Hilmi Bey.😊
SilO artık sadece kendi çocuğunun değil dışardaki bütün çocukların annesiydi. Yerde yürüyen karıncanın, kanadı kırık kuşun, sokakta titreyen minik kedi yavrusunun da hamisiydi. O gerçek bir papatya, o gerçek bir anneydi. Ne güzel tanımlamışsın Sibel :)
YanıtlaSilSabırla okuduğun için çok teşekkürler Cem.😊✋️
Sil