Merhabalar,
Sizleri Anne Bebek Dergisi’nin Eylül ayı sayısı için hazırladığım yazıyla baş başa bırakıyorum.
Yıldızlı sevgilerimle J
*****
Hasat,
bereket, gayret ayı olarak bilinen Eylül ayı başlamış, okulların
açılmasına az bir zaman kalmıştı. Seyahatten eve, yazdan sonbahara, tatilden
okula geçişimi tatlı iklimiyle yumuşatmaya çalışan, gündelik telaşelerimi cömertçe
mükâfatlandıran bu aya minnet duyardım. Aynı zamanda yenilenmemin, yeni
başlangıçlarımın ayıydı Eylül, tıpkı Oğlum Tunay’ın anasınıfına başlayacak
olması gibi.
Eğitim
yuvalarıyla, öğrencilerle haşır neşir bir sınıf öğretmeni olsam da bu önemli
dönemeçte ben de en az çocuğum kadar heyecanlıydım. Okullar açılmadan evvel,
bitirmem gereken işlerin büyük bir kısmını tamamlamıştım aslında. Ancak yardımcı
ablamız iki haftalığına memleketine gitmek durumunda kalınca, eşim futbol
oynarken bacağını incitip alçıya aldırınca planlarımın bir kısmı aksadı.
Alışverişlerimi sıklaştırmak zorunda kaldığım o günlerde bebeğim Tülay’ı ve
oğlum Tunay’ı anneme bırakmaktan başka bir seçeneğim kalmadı.
Her
güne başka bir Eylül ayı etkinliği sığdıran annemden randevu koparmak hiç de kolay
olmazdı. Bütün gün ya konserve, ya salça, ya da reçel yapmakla meşguldü. Başta
itiraz edecek gibi olur, sonra “Yapacağım hiçbir reçel torunlarımdan daha tatlı
olamaz” diyerek bize kucak açardı.
Aynı
zamanda meslektaşım olan Eşim Turgut dışında yeni eğitim-öğretim dönemine
hazırdık. Ya da ben öyle olduğunu sanmışım. Zira Tunay, her ne kadar bu fikre
kendisini hazırladığımı sansam da anaokuluna gitmemek için elinden geleni
yaptı. Bir hafta öncesinden her sabah karnı ağrıdı, midesi bulandı, ağladı,
sızladı… Okula gitmektense anneannesiyle turşu kurmanın daha eğlenceli olduğunu
bile söyledi. Hal böyle olunca okulun ilk günleri kolay alışabilsin diye ona
eşlik etmek zorunda kaldım. Önceleri zorunluluk gibi görünen bu durum sonradan
benim de hoşuma gitmeye başladı.
Oğlum
Tunay’la sabah erkenden kalkıyor renkli şatomuza doğru yola koyuluyorduk. Küçük
sandalyelerin, küçük masaların etrafında kendimi dev anası gibi hissetsem de
minik arkadaşlarım tarafından hiç dışlanmadım. Birlikte yağ sattık bal sattık,
bezirgân başının kapısına dayandık, oyun hamurlarıyla oynadık, resimler çizdik,
şarkılar söyledik... Üçüncü gün Öğretmenimiz Nazlı Hanım, sınıftan çıkıp geniş
hole doğru geçme vaktimin geldiğini söyledi. Tunay, arada orada olup olmadığımı
kontrol etmeyi unutana kadar holde durdum. Orada oyalanırken ‘tuvaletin en
işlek olduğu yerler okullar olmalı’ diye geçirdim içimden. Lastikli değil de
düğmeli pantolonların çocuklar için ne kadar büyük bir problem olduğunu da yine
o sırada gözlemledim.
Dikkatimi
çeken bir diğer şey ise seremoniyle başlayan yemek saatleriydi. ‘Aman Allah’ım,
bu küçük şatoda trenin ne işi var’ diye soracaktım ki, durumu kavradım. Tatlı
minikler, sınıflarından çıkarlarken öğretmenlerinin arkasına tek sıra
diziliyorlar, sol ellerini birbirlerinin bel hizasına koyarken sağ kollarını
dirsekten kırıp aşağı yukarı hareket ettiriyorlardı. Aynı esnada hep bir
ağızdan “ çuf çuf çuf çuf” sesiyle tren olup yemek masanın etrafında bir tur
dönüyor sonra da sandalyelerine oturuyorlardı.
Sınıftan
hole; holden okulun bahçesine yönlendirildiğimde okulun dördüncü gününe
gelmiştik. Tunay bu kez de sınıfın camından bahçeye doğru bakıyor, orada olup
olmadığımı kontrol ediyordu. İlk haftanın son gününü de bahçede geçirdikten
sonra yavaş yavaş her şey yoluna girdi. Öğretmenine ve arkadaşlarına alışıncaya
kadar ulaşılabilir bir mesafede olduğumu bilmek oğluma iyi geldi.
Asıl
eğlence onu almaya gittiğim saatlerde başlıyordu. Ayakkabısını giyer giymez
ışık hızıyla dışarıya çıkıyor, koşar adımlarla binanın önünde geniş bir daire
çiziyordu. En az üç tur dönmeden arabaya binmiyordu. Sınıfından kaçarcasına
uzaklaşması Nazlı Hanım’ın içini biraz bursa da onun coşkusuna gülerek eşlik
ediyordu. Hem sevincini hem de içeride biriken enerjisini dışa vurmanın tatlı
bir yoluydu bu.
Tunay’ı
yeni düzenine alıştırmamda anlayış gösteren okul yönetimi ve kıymetli
öğretmenimizin rolü gerçekten büyük oldu. Öğlenci olduğum için kendi okulumu
aksatmadan bu sorunu halledebilmiş olmak beni ayrıca sevindirdi. Okul
açıldıktan on gün kadar sonra eşimin alçısı çıkarıldı. O da kendi okuluna
başladı. Uzun süre dört duvar arasına hapsolduğu için eve geldiği o ilk akşam
çocuklarımı, meslektaşlarımı çok özlemişim hatta “zil sesiyle çay içmeyi, zil
sesiyle tuvalete gitmeyi bile özlemişim” dedi gülümseyerek.
Tunay’ın
okula başlama serüvenini kendi aramızda konuşurken gözbebekleri bir süre
boşlukta asılı kaldı. Eski günlere dalıp gittiğini anlamış, yanılmamıştım.
Kendi öğrencilik yıllarında yaşadıklarını anımsayarak konuşmasını sürdürdü
eşim:
-
Öğrencilik yıllarımızda okulun ilk günleri ne kadar da heyecan vericiydi.
Özellikle ilk yıl, korkuyla karışık büyük bir heyecan duyardık. Hiç
tanımadığımız bir öğretmen ve hiç tanımadığımız çocuklarla uzun süre aynı
ortamda kalacak olma düşüncesi başlangıçta çok endişe vericiydi. O yüzden Tunay
ve Tunay gibi hassasiyeti, kaygısı biraz daha fazla olan çocukları hem bir
öğretmen hem de geçmişte bunu tecrübe etmiş kaygılı bir öğrenci olarak çok iyi
anlayabiliyorum. Bu süreçte çocuklarımızın tek ihtiyaçları biraz zaman, biraz
da anlayış.
“Haklısın”
diyerek onu onayladıktan sonra birkaç cümle de ben ekledim tatlı anlatımına:
-
Eğitim-öğretim uzun soluklu bir yolculuk. Bu yolculukta temel becerileri ‘okul
öncesi öğretmenleri’ kazandırmakta. Okul ortamını öğrencilere öncelikle onlar
sevdirmekte. O yüzden de sorumlulukları çok büyük. Nazlı Hanım ve onun gibi
sabırlı, şefkatli, iletişim becerisi yüksek, çocukları seven eğitimciler işleri
epeyce kolaylaştırıyor. Biliyorsun, okula alışma evresinde ve aslında eğitimin
her kademesinde çaba sadece öğrenciden beklenmemeli. Okul yönetimi, öğretmenler
ve veliler kesintisiz bir şekilde öğrenciyi desteklemeli.
Ben
aşka gelmiş anlatıyorken eşimin telefonu çaldı. Mahmut Öğretmen’le yaptığı
görüşme sona erince, kesintiye uğrayan sohbetimize devam etmek için hala gönlü
var mı diye dinleyicimin gözlerinin içine baktım. Verdiği mesaj biraz karışık
gelmiş olsa da konuşmama devam ettim:
-
Okul öncesi eğitim sürecini tamamlayıp ilkokula başlayan öğrenciler bu kez biz
sınıf öğretmenlerine ciddi sorumluluklar yüklemekteler. Çünkü zaman değişmekte
ve bilgi çağı olarak adlandırılan bu yüz yılda hayal bile edilemeyenler,
gerçekliğe dönüşmekte. Artık duvarların arkasını görmeye çalışan, sınırların
ötesini zorlayan yeni nesillerle karşı karşıyayız. Onlar dijital bir dünyaya
doğdular, hızlı düşünüyor, çabuk öğreniyorlar. Diğer yandan odaklanma süreleri
daha kısa. Sosyalleşme ve yeni bilgileri öğrenme yöntemleri bizimkinden daha
farklı. O yüzden sürekli değişen, dönüşen nesiller karşısında bizler de
dönüşebilmeli, onların ihtiyaçlarına cevap verecek şekilde kendimizi
yenileyebilmeliyiz. Çocuklarımızın içsel motivasyonunu harekete geçirebilecek
yeni yollar keşfetmeli, akademik ve sosyal başarılarını geliştirebilecek
yaratıcı yaklaşımlar sergilemeliyiz. Kendilerini bulma yolculuklarında onlara
her zaman destek olmalıyız. Öğrencilerimizin hayatında anne babalarından sonra
en çok etkiye sahip olan, en çok iz bırakan bizleriz. “İşe gidiyorum”
değil; “okula/çocuklarıma gidiyorum” diyen tek meslek grubuyuz. Bu sevgi
bağını kurmak ve bu bağın işleri büyük oranda kolaylaştırdığını görmek
gerçekten de çok güzel.
Bildiği
şeylerden bahsetmeme rağmen beni sabırla dinleyen eşim, bol köpüklü bir kahveyi
hak etmişti. Yoksa bunca zaman, sohbetin sonundaki kahve ikramı için mi
beklemişti? Her neyse… Kahvelerimizi yapmak için mutfağa yöneldiğimde söylemeyi
unuttuklarım aklıma geldi ve dönüp tekrar oturdum koltuğuma. Bu geri manevram
karşısında yüzü biraz düşse de görmezden gelip devam ettim konuşmama:
-
Tunay bugün bana neler anlattı bir bilsen, dedim. Söz konusu Tunay olunca
dağılan dikkatini hızla topladı ve merakla ağzımdan çıkacak sözleri beklemeye
başladı.
-
Sınıf arkadaşlarından birkaçı “Büyük çocuk nerede, neden gelmiyor?” diye
sormuşlar.
-
Büyük çocuk kim, diye sordu eşim.
-
Kim olacak, ben tabi, deyip gülmeye başladım.
-
Oyunlara, eğlencelere nasıl kaptırmışsam kendimi, beni de ‘iri kıyım öğrenci’
zannedenler olmuş. Sevgili yavrumuz, sınıfta, holde, bahçede annesini bekleten
tek öğrenci olmak istemediğinden olsa gerek elinden geldiğince gizlemiş beni.
Bir aradayken bana pek “anne” diye seslenmeme sebebini şimdi daha iyi
anlıyorum.
-
İçindeki çocuğu kaybetmemişsin, bravo sana, dedi Turgut.
Gülüşmelerimizi
duyan Tunay, diline doladığı okul şarkısıyla yanımızda belirdi:
“Tohumlar
fidana
Fidanlar
ağaca
Ağaçlar
ormana
Dönmeli
yurdumda…”
Şenliğimize
eşlik etsin diye koşup bebeğimizi de yanımıza getirdim. “Büyük çocuk” unvanıma
yakışır bir biçimde oğlumun şarkısına eşlik etmeye başladım, ardından Tülay
minik ellerini birbirine çırparak, Tuğrul da bas bariton sesiyle ritmimize
uyarak bize katıldı. Tülay’ımız tohum, Tunay’ımız fidan, eşim ve ben ağaç olmak
üzere oracıkta eşsiz bir ormana dönüştük. Hem evimizdeki hem de okulumuzdaki körpe
fidanları gürbüz ağaçlara dönüştürmek için eşimle birlikte hazır ve nazırdık.
Selam güzel bir hikaye zevkle okudum. Sizin hayatınız mı? Yoksa kurgu mu? Sevgiler
YanıtlaSilMerhaba Sevgili Zehra Hanım. Sabırla okuduğunuz için teşekkür ederim. 1 hafta olmasa da ben de anaokulunun ilk gününü çocuğumun yanında geçirdim. Yazının içinde o 1 günlük tecrübelerimden küçük esintiler var. "Büyük Çocuk" yakıştırması almadım velhasıl :)))) Yazının çok büyük bir bölümü kurgudur. En iyi dileklerimle, sevgi ve selamlarımla :))
SilSevgili Sibel Hanım günlük hayatımız hikayedir. Onu güzel yapan da anlatacak hikayelerimi in olmasıdır. Yazı bizi bazen farklı yerlere götürür. Kaleminize sağlık.
SilNe güzel söylediniz. Bir kez daha teşekkür ederim :)))
SilMasal gibi anlatmışsın ne güzel bir yazı olmuş. :)) Emeğine sağlık Sibelcim. İlkokula başladığım günü hâlâ unutmam, çok sevinerek gitmiştim. Öğretmenlerin çocuklara yaklaşımı da çok önemli uyum sağlamalarında.
YanıtlaSilBen de çok istekli, hevesli gitmiştim. Öğretmenlerin tutumu özellikle alışma evresinde çok daha önemli oluyor. Güzel başlangıçların devamı da güzel oluyor nitekim. Teşekkürler Duygucuğum :)).
SilAy çok güzel bir yazı ama ben bir gününüzü anlattınız sanıyordum hikayemiydi hepsi
YanıtlaSilİlk okul günlerimi bende hatırladım gerçekten nekadar değişik duygular beslediğimiz ama bir okadarda güzel yılların olduğu bir dönemimizdi
Yazı neredeyse tamamen 'kurgu Öykü' Hümeyra :)) Dediğin gibi çocukken her şeyin tadı da, anlamı da bir başka oluyor. Çok teşekkürler ziyaret ve yorum için :))
Silben de hogwarts gibi okudum :)
YanıtlaSilGüldürdün beni Deep 😀😀😀🤗
SilSizin yazdıklarınızı ben oğlumla yaşadım ana sınıfında ilk yarı yıl kapıda bekledim. sınıfa girmedim ama sürekli beni kontrol ediyordu içerden sesleniyordu bana. öğretmen anlayış gösteriyordu kapıyı açıp bakınca rahatlıyordu. o günleri hatırladım şimdi. Hülya
YanıtlaSilMerhaba Hülya Hanım, sanırım pek çok aile buna benzer süreçleri yaşadılar/yaşıyorlar. Çok teşekkürler değerli katkınız için :))
SilOğlum Ada çok ağlardı 3 hafta onunla gittim anaokuluna yazın bana o günleri hatırlattı 🥰
YanıtlaSilBüyük aşklar zorlukla başlar misali değil mi Deryacığım :))
SilBeautiful blog
YanıtlaSilThanks a lot :))
SilPlease read my post
YanıtlaSilI read your last post. It was very nice. Thanks
SilEşin kahve içmesine son anda getirdiğin yoruma çok güldüm 😂
YanıtlaSilÇocuklarım üniversitedeler. Hatta biri yüksek lisansta 🧿 Onlara ait en fazla özlediğim dönemlerdir bu yazıda anlattıkların. Tadını çıkartın ailecek..her şey umduğunuzdan da güzel olsun.
Sevgiler
Çok teşekkür ederim Mai. Evlatlara başarılar dilerim. Yolları açık olsun 🧿🤗🌺
SilAy gerçek sandım hepsini, yorumlarda kurgu olduğunu öğrenene kadar emek öğretmen veli rolüne bürününce böyle bir geçiş oluyormuş diye düşündüm, benzerdir tabi. Öğretmen misiniz peki 😅 Sevimli bir gerçekle karışık kurgu olmuş, kaleminize sağlık.
YanıtlaSilBir devlet üniversitesinde öğretim üyesiyim ve aynı zamanda öğrenci velisiyim :)) Teşekkürler bu tatlı yorum ve ziyaret için :))
Silaa ben de ama yeni başladım tabi. Ar. gör daha :) Hem eğitimci hem de ebeveyn olarak kolaylıklar dilerim hocam.
SilHayırlı uğurlu olsun o zaman. Yol uzun ama çok yönlü kazanımlarıyla buna değer. 🧿🧿😊
YanıtlaSilNe kadar güzel bir yazı olmuş canım, biz de benzer süreçlerden çok geçtik zamanında :)
YanıtlaSilÇok teşekkürler Sevilciğim. Ebeveynler benzer deneyimler yaşıyor evet🥰🌺🤚
SilMüthiş ötesi, ders niteliğinde enfes bir yazı olmuş Yıldız Hanım. Çocuklarımın okula başlarken ki o sorunları hiç yaşamadım. Kardeşimde yaşadım ama. :)
YanıtlaSilO dönemleri geçiren ana kuzuları için zor tabii. Bu uzun soluklu yolculukta hem öğretmenlere hem de ebeveynlere sabır ve başarı diliyorum.
Çok kıymetli yazınıza teşekkür ediyorum. Aklınız dert görmesin. ❤️
Sevgili Nazlı Hanım bu güzel yorumunuz için, iyi dilekleriniz için çok teşekkür ederim. Benim için çok güzel bir motivasyon kaynağı oluyor gerçekten. Hoşçakalın. En derin sevgi ve selamlarımla 😍🌺🤗🤚
SilYazdığınız okul şarkısını hatırlayınca gülümsedim.Ne çok söylerdik.
YanıtlaSilBu uzun yazıyı sabırla okuduğun için teşekkür ederim Yurdagül. Evet bizim jenerasyonun en çok söylenen okul şarkılarından biri olabilir. Sevgilerimle🤗🌺🤚
Sil