BİZİ NE GÜZEL SEVDİN SEN ANNE

0
ANNELER GÜNÜ

Merhabalar,

Anne Bebek Dergisinin Haziran-Temmuz (2025) sayısında ve sosyal medyamda yayımlanan " Bizi Ne Güzel Sevdşn Sen Anne" başlıklı yazıma blogumda da yer vermek istedim. Anne olan olmayan, okuyan okumayan herkese selam olsun.

Yıldızlı sevgilerime...


Canım Anneciğim,

Yıllar önce senin bebeğinken şimdi bebeğimin annesiyim. Bu duyguyu yeni deneyimleyen acemi bir evlat olarak annelik serüvenime tüm kalbinle eşlik ettiğin için müteşekkirim. Yeryüzündeki ilahi rehberim olduğun için, sevgini, şefkatini, merhametini bana ve yavruma koşulsuzca verdiğin için minnettarım. Biliyorum, evlatlarımız, içimize birer pıhtı olarak düştüğünden beri her gün her saat her dakika anneyiz biz. Son nefesimize kadar da bu unvanı başımıza taç edeceğiz.

Evlenip anne olunca daha iyi anladım ki kardeşimi ve beni yetiştirirken çok büyük sorumluluklar yüklenmiş, uzun yollar kat etmişsin anneciğim. Eline aldığın topların hiç birini yere düşürmeden, hiç birini bir diğerine değdirmeden maharetle çevirmişsin. Eş, evlat, anne, gelin, çalışan kadın rollerinin hakkını verebilmek için insanüstü bir çaba sergilemişsin. Biz ise arka plandaki maratondan bihaber çiçekli ön bahçemizde, huzur ikliminde büyümüşüz. Peri masallarındaki gibi her şeye sihirli bir değnek değdirdiğini zannedip önünü arkasını pek kurcalamamışız. Her evin tıpkı bizim ev gibi tarçınlı kurabiye koktuğunu, her çocuğun dizinde açılan yaralara üflendiğini, hepsinin başlarının okşandığını, saçlarına kurdeleler, boyunlarına papyonlar takıldığını zannetmişiz. Ne büyük bir yanılgıymış meğer!


Canım anneciğim,

Senden o kadar çok beslendim ki sadece ak sütünle değil bakışınla, gülüşünle, yürüyüşünle, söylediklerin ve dahi söylemediklerinle nasıl doyurdun bir bilsen… Cilt cilt yazdığın hayat ansiklopedisinden okuyacaklarım çok hala; kin tutmamayı, yargılamamayı, bağışlayıcılığı, nezaketi, zarafeti, ezilmemeyi, ezmemeyi hep sen öğrettin. Biliyor musun, üzerimde, uyarıcı sözlerinden çok yapıp ettiklerinin tesiri olurdu. Kitap oku demek yerine her boşlukta kitap okuman, telefona kısıt getirirken uzun uzun telefonla meşgul olmaman, sağlıksız besinlerden uzak durmamızı söylerken bunları kendin tüketmemen, tekrara hacet bırakmayan en büyük nasihatlerindendi. Anlıyorum ki sen de anneni izleyerek rahmetli anneannemden öğrenmişsin yakıp yıkmadan öğretmeyi, sezgisel bilgeliği… Katı madde dünyasında güneş gibi parlayan, ince işçilik, özel hassasiyet gerektiren yaklaşım biçimleri; Tanrı’nın anneanneme, ondan sana ve sizler gibi pek çok kadına bahşettiği bulaşıcı bir lütuf olmalı öyle değil mi anneciğim?

Bu lütuftan bolca nasiplenen anneannemin Anneler Günü’ne bakış açısı ne kadar da nahifti. Canım anneannem, bu özel günün abartılmadan, tek bir güne indirgenmeden kutlanması gerektiğine inanır, her mayıs ayının ikinci pazarında benzer cümleleri arka arkaya sıralardı. Sosyal medyada cereyan eden samimiyetten uzak, gösterişe, teşhire dayalı içeriklere bakıldığında söylediklerinde çok da haksız sayılmazdı. Önce derin bir iç çeker, sonra duygularını, düşüncelerini dile dökerdi: “Şu hayatta annesini kaybeden nice evlatlar, evladını kaybeden nice anneler var. Çocuk sahibi olmak isteyip de olamayanlar var. Amansız hastalıklarla mücadele eden aileler var. Maddiyatsızlıktan dolayı annesine, eşine güzel bir hediye alıp sunamayan, bunun altında ezilenler var. Beklentiye girip bir masum öpücüğü bile bulamayanlar var. Özellikle de ilkokullarda abartılı kutlamalara maruz kalabilen nice öksüzler var ve bu çocuklar arasında anne konulu şiirlere, yazılara, video çekimlerine zorlananlar var. Bence yaraları kanatan, acıları tazeleyen özel günler, baskı unsuru oluşturmadan sadelikle kutlanmalı, bu konuda hassasiyeti olanların varlığı dikkate alınmalı. Annesizliği, evlatsızlığı herkesin aynı olgunlukta, aynı kabulde karşılayamayacağı göz ardı edilmemeli. Evladı sağlıklı, mutlu olan bir anne için; annesi sağlıklı ve yanında olan bir evlat için her gün anneler günü değilse nedir ki? Gerçek sevgilerin gösterişe, ispata ihtiyacı yok öyle değil mi?”


Canım anneciğim,

Annelik bir sanatsa eğer sen harikulade bir sanatçısın. Usta bir ressam gibi sanatını önce kendi zihin-beden tuvaline yansıtmış, önce kendi varlığını onurlandırmışsın. Bir başka deyişle oksijen maskesini önce kendine sonra bizlere takmışsın. Ardından mutlulukla kıvamlandırdığın rengârenk boyalarla, bizi resmetmişsin yaşam tablosuna. Sen parladıkça biz daha çok parlamışız, sen gülümsedikçe biz kahkahalar atmışız, sen dalında gül açarken biz gül bahçesi yaratmışız.

 

Canım Anneciğim,

Üşenmek kelimesi hiç olmadı lügatinde. Bizimle birlikte ömrünü başa sarışın, ders çalışıyoruz diye odamıza çay kahve taşıyışın, akademik başarılarımız karşısında kabına sığmayışın nasıl da güzeldi… Bomba patlamış kadar önemliyken suratımızda patlayan sivilceler; “anne canım sıkılıyor, anne ödevim yetişmiyor, anne param bitti, anne köpeğim hastalandı, anne âşık oldum” derkenki telaşeler, nasıl da yatışırdı eteğinin ucunda. Hayran bırakmayı kendine nasıl da başarırdın her seferinde. Nereden bulurdun o pozitif gücü, o hikmetli sözleri? Zorluklar karşısında yılmayışının ardında annelik merciinden aldığın efsunlu bir gücün vardı öyle değil mi? Eskilere dair çocuksu deyişimle soruyorum şimdi sana, bize yaptığın “inciy yeçelinden” bile daha tatlı olmayı nasıl başarıyordun sen anne?

Sağlıklı bir toplumu kadınlar inşa ediyorsa eğer bize sağlam yaşamlar inşa eden hünerli bir mimarsın sen. Sıcacık gülüşünle şefkati, dimdik yürüyüşünle cesareti aşılayansın. Özlemle yâd ettiğim çocukluk anılarımın tam ortasındasın. Babamın yardımları, yarenliği ile anneliğin daha da güzelleşti senin. Kimselerin soldurmasına izin vermediğin yaşama sevincin hepimize sirayet etti. Körpe beyinlerimize anlamsız hiçbir korku, hiçbir tabu işlemedin. Bize bir kez bile sahiplik duygusuyla hükmetmedin, bizi koz olarak kullanmadın, en tahammülsüz, en öfkeli anlarında dahi gururumuzu hiç kırmadın. Sahi öfkeni nereye sakladın sen anne?

Olduğun gibiydin hep. Sadelik en büyük süsündü. Takıp çıkartmak zorunda olduğun maskelerin yoktu. İçindeki küçük çocuğu gizleme ihtiyacı duymadın. Çocukların sevilmekten değil tutarsız davranışlara maruz kalmaktan dolayı şımardığının farkındaydın. O yüzden de neşeyle gülüp oynadın, bol bol şakalaştın bizimle. Hatırlıyorum da sağ elinin parmak uçlarını birbirine değdirir; al yanaklarımızda, gıdılarımızda gezdirirdin. Ardından ucu bala bulanmış parmaklarını dudaklarına götürür öper, öper, öperdin. “Bu kadar bal olur mu, bakın parmaklarım birbirine yapıştı, açılmıyor kurtarın beni, imdaaat” diye feryat ederdin. İşte o anlarda kahkahalarımız göğü tutar, gök daha da bir maviye çalardı. Yer gök mavi, gözlerin anne mavisi, tenin bebek pembesi, yumuşacık ellerinle bizi ne güzel sevdin sen anne.

Öperim ellerinden...

Yorum Gönder

0 Yorumlar
Yorum Gönder (0)
Üst