Merhabalar,
Anne Bebek Dergisi'nin şubat sayısı için hazırlamış olduğum öyküyü aşağıya bırakıyor, hepinize iyi hafta sonları diliyorum.
ANNE ve OĞUL
İki çift ürkek göz, iki cılız beden, bir kırık ayak,
anne-oğul olarak ilerliyorlar karanlık, izbe sokaklarda. İlk anda özgürce koşup
mutlu olsalar da sonrasında derin bir sorgulamanın tam ortasında buluyorlar
kendilerini. Bir kasvet çöküyor içlerine. Bir iki metrelik zincir mesafesine,
köhne, ahşap bir kulübeye hapsolmuş kısıtlı yaşamları, koşmaya devam ettikçe
daha da büyüyor önlerinde. Nicedir alışık olmadıkları bu devasa genişlik
ürkütmeye başlıyor onları. Korkularını birbirlerinden gizlemeye çalışsalar da
zihinlerine takılan soruları frenleyemiyorlar.
-
Barınaktan kaçtığımızı fark ederler mi acaba anneciğim, diye soruyor Beyaz
olan. Cevabını beklemeden bir diğer soruyu, bir diğerini, bir diğerini soruyor.
Evhamlarını yatıştıracak cevaplar gelsin istiyor annesi Siyah’tan. Tüylerinin
rengine göre aldıkları bu isimleri barınaktaki Nihat abileri taktı onlara.
-
Nihat abimiz fark eder etmesine de ne yapabilir ki diye cevap veriyor anne.
Bizim tabiatımıza uygun olan yerler beton barınaklar değil, koşup oynayacağımız
dağlar, kırlar, ovalar. Bizim doğamızda, coşmak, koşmak, oynamak, sevmek,
sevilmek var. İnsanlarla bir arada olmak var. Hem dışarıda bizi bağrına basacak
bir aile de ediniriz belki, kim bilir?
-
Bir tutam sevgi yüzünden, küçücük bir ihtimalin peşinde koşarken çıktığımız
yollarda açlıktan ölmeyelim bir de anneciğim, hav havv.
-
Biliyorsun, son günlerde barınakta sayımız çok arttı. Geçen gün sana yiyecek
kapmaya çalışırken az kalsın parçalanıyordum. Aşılarımız geciktiği için salgın
hastalık da başladı. Bu şartlarda orada daha fazla duramazdık. Orada öylece
ölüp gitmektense bizi sevecek bir dost, bir aile ararken ölmek çok daha onurlu
değil mi sence de?
- O
zaman şehrin en işlek caddesine konuşlanalım anneciğim. Özellikle de küçük
çocuklu ailelerin peşine takılalım. Bazıları biraz korksa da pek çok çocuk
sempati gösteriyor bize. Ben onların bacaklarına dolanır, kendimi sevdirmek
için elimden geleni yaparım.
-
Haklısın evlat, öyle yapalım, hav hav, havvv.
Barınaktaki bir arbede sırasında ayağı kırılan Beyaz,
zorlansa da gayret ediyor koşmaya. Takatsiz kalıncaya kadar seğirtiyor
annesinin peşinden. Sendeleyip bir su birikintisinin içine düştüğünde gri-beyaz
tüyleri bir anda çamura bulanıyor. Havlıyor can havliyle. Yüz metre önünden
koşan annesi geri dönüyor hemen. Yanına gelip “Kalk!” diyor. “Görüyor musun
şehrin ışıklarını, çok ama çok az kaldı hayallerimize ulaşmaya, özlemle
beklediğimiz ailemize kavuşmaya.” Bu sözlerin sıcaklığına sokularak ayağa
kalkıyor Beyaz. Bin bir meşakkatle de olsa varıyorlar şehir merkezine. Dilleri
dışarıda, ışıklı dükkânların, rengârenk mağazaların, müzikli pasajların,
kasapların, manavların önünden geçiyorlar. En çok da et restoranının önünden
geçerken zorlanıyorlar. Bir parça kemik atarlar mı diye defalarca dönüp duruyorlar
aynı metrekarede. Beyaz, annesinin ikazlarına rağmen açlık duygusu ayağındaki
acının önüne geçtiğinde dayanamayıp giriveriyor restorandan içeri. Ama o da
nesi, eti sıyrılmış kemik ummak bir yana acımasızca, hoyratça kovalanıyor
biçare, ağır hakaretlerle kapı dışarı ediliyor.
Barınakta doğmuş, gözünü dünyaya orada açmış bir yavru
olarak ‘şehirdeki hayatı, şehrin insanlarını hiç böyle hayal etmemişti oysa.
“Keşke hiç kaçmasaydık” diye geçiriyor içinden. Nihat abisi elinden geldiğince
besliyordu onları. Kısa süreliğine de olsa okşuyordu başlarını. Hatta bir iki
kelam laflıyordu da. İyi kötü kafasını sokacak bir yuvaları vardı. Daha fazla
sevilmeyi, bir aile edinmeyi keşke bu kadar çok istemeselerdi. Nankörlük
etmeselerdi. Boylarından büyük maceralara atılmasalardı. O zaman bunların
hiçbiri gelmezdi başlarına. Barınaktaki arkadaşlarını da şimdiden özlemeye
başlamıştı. Orada her birinin ayrı bir hikâyesi vardı. Kuyruğu kesik olan, tek
gözü görmeyen, depremde ailesini kaybeden, sahibi tarafından sokağa terk
edilen, şiddet gören, kaza geçirip sakat kalan ve daha pek çokları…
Yorgunluktan, açlıktan gözündeki ışığın kaybolduğunu,
nicedir kuyruğunu sallamadığını, soğuk zemine kıvrılıp dakikalardır
havlamadığını fark eden anne yaklaşıyor evladının yanına. İçinden geçenleri
hissetmişçesine ilişiveriyor yamacına. Anne olmanın verdiği bilgelikle başlıyor
havlamaya: “Beyaz,
dinle beni! Eğer geleceğe dair güzel hayaller kurmasaydık, yerimizden hiç
kıpırdamasaydık boynumuza vurulmuş zincirleri asla fark edemez, cesaretle
onları koparamazdık. En zor aşamayı atlattık. Şimdi ise daha önce hiç
tanışmadığımız ama bizi beklediğine inandığımız ailemizi bulmaya geldi sıra. O
soğuk demirler hala boynumuzda asılı dursa da, şıkırtısı peşimiz sıra duyulsa
da çıkan melodi sence de daha farklı, daha güzel değil mi?” Düşlerimizin esiri
olmak yerine semanın endamına talip olmak harika değil mi? Çektiğimiz
sıkıntılara değmez mi?”
Bu etkili konuşma karşısında gözlerini kırpıştırarak
ayağa kalkıyor Beyaz. Kuyruğunu fersiz de olsa sallamaya başlıyor. Bir
umutla yeniden yola koyuluyorlar. Çöp konteynırlarının etrafında karınlarını az
da olsa doyuruyorlar. Zaman içinde ulaştıkları bölgeyi mekân tutuyorlar.
Böylece günler haftalar geçiyor. Bazen barınağı, Nihat abisini özlediği için
ağlıyor, inliyor Beyaz. Kırık ayağını ise epeydir hissetmiyor. Çocuklu anneler
de uğramıyor hiç bu semte. İnsanlar sanki onlar yokmuş gibi, sanki
görünmezlermiş gibi davranıyorlar, ilgisizce geçip gidiveriyorlar yanlarından.
Burası doğru adres değil diye düşünüyor anne. Yeniden harekete geçmeleri
gerektiğini hissediyor. Birlikte tekrar yollara düşüyorlar. İşlek caddelerin
birinde, bir bando ekibinin, uzun bir yürüyüş kortejinin içinde buluyorlar
kendilerini. Etraftaki konuşmalardan bayram olduğunu öğreniyorlar. “Bu fırsat
kaçmaz!” diyor Siyah. “Hadi hemen harekete geçelim. Bayram günü çocukların
istekleri geri çevrilmez. Çok fazla havlamayalım ki ürkmesinler. Tatlı tatlı
koşalım sevdiğimiz, sevileceğimizi hissettiğimiz ailelerin etraflarında,
kuyruğumuzu sallayıp onları selamlayalım. En canlı gülüşümüzle coşup oynayalım
tamam mı?” Beyaz bu tavsiyelerin hepsini harfiyen uyguluyor, sempati duyduğu
bir ailenin çevresinde. Korteji annesiyle birlikte karşı kaldırımdan seyreden
Hasan’ın, gözünden kaçmıyor Beyaz’ın bu sevimli halleri. O sırada Beyaz’ın
seçtiği aile, ona sırtlarını dönüp ilerlerken Hasan, annesini Beyaz’a doğru
sürüklüyor.
-
Anne baksana ne kadar tatlı, diyor. Sevip okşuyor başını. “Aaaa, ama bak gördün
mü arka ayağının üzerine basamıyor! Anne bak gerçekten de basamıyor! Onu bu
halde bırakamayız. Anne ne olur onu hemen bir veterinere götürelim,” diyor
acıyan gözlerle.
Bu yakın ilgiyi uzaktan fark eden Siyah, kalabalığı yararak onlara doğru koşuyor. Yetişinceye kadar Beyaz’ı kucaklayıp arabalarına koyuyor anne-oğul. Siyah, ilerleyen arabanın peşinden havlayarak metrelerce koşuyor. Evladıyla vedalaşamamanın verdiği üzüntüyle takati giderek azalıyor. Tam vazgeçeceği sırada Hasan’ın annesi dikiz aynasından fark ediyor Siyah’ı. Aracı sağa çekip durduruyor arabayı. “Böyle dakikalarca süren canhıraş bir takibi yapsa yapsa koca yürekli bir anne yapar” diyor. Bu yüce sevgiye, bu kuvvetli bağa saygı duyuyor. İnip onu da alıyor arabaya. Birbirlerine kavuşmanın verdiği sevinçle dakikalarca öpüşüp koklaşıyor ana-oğul. Bu duygulu ana tanıklık eden diğer ana-oğul da nemlenen gözlerle onları seyrediyor.
Sağlık kontrolünden geçiyorlar enikonu. Beyaz’ın ayağı
alçıya alınıyor. Aşılar olunuyor. İlaç ve mama tedariki yapılıp evin yolu
tutuluyor. Eve vardıklarında iki hareketli kedi karşılıyor onları. Kediciklerin ilk etapta
pek hoşuna gitmiyor yeni konuklar. Tıslayıp, miyavlıyorlar aksi aksi. Ama
kaynaşmaları uzun sürmüyor. Ev sahibelerinin ricasını kırmayıp evi
gezdiriyorlar yeni misafirlere. Mutfaktan gelen güzel kokuları hissedince
tabanları yağlayıp kokunun membağına ışık hızıyla geri dönüyorlar. Siyah ve
Beyaz’ın ömrü hayatlarında yedikleri en güzel öğün oluyor bu.
Şölen bitmek bilmiyor. Akşam olunca, yanan kuzinenin etrafında birleşiyorlar ailecek. Sıcak minderlerin üzerinde iliklerine kadar ilk kez ısınıyor kutsal emanetler. Birer çift el dakikalarca başlarını okşuyor. Kuzineden yükselen alevler, tavanda raks ederek mutluluklarına eşlik ediyor. Siyah’ın azmi Beyaz’ın yarınlarına umut oluyor. Makûs talihlerini yenip muhteşem bir geleceğe yelken açtıkları o gece, başlarını göğe doğru kaldırıp ince ince uluyorlar, defalarca teşekkür ediyorlar. İçlerindeki şükran duygusu bereket olup üzerlerine yağıyor. Minnet dolu bakışlar, sevgi dolu bakışlara dakikalar boyunca kenetlenip kalıyor. Öyle güzel, öyle eşsiz, öyle masum bakışlar ki onlar yeri, göğü, evreni, arşı titreten türden…
Anne Bebek Dergisi için hazırlamış olduğum diğer öykülere aşağıdaki linkleri kullanarak ulaşabilirsiniz.
Yıldızlı Sevgilerimle...
harikaydı ..yüreğinize kaleminize sağlık...
YanıtlaSilÇok teşekkür ederim. Sevgiler, selamar olsun :))
SilBen teşekkür ederim bu güzel yorum için İlkaycığım. Kendine iyi bak. Sevgiler :))
YanıtlaSilÇok anlamlı bir öyküydü. Sonunun mutlu bitmesine sevindim. Kalemine sağlık. :)
YanıtlaSilMalesef barınakların durumu çok kötü, hayvanlar içim daha büyük, doğal yaşam alanları oluşturulabilir. Yoksa hapis gibi küçücük yerlere tıkılmaları hoş değil.
Evet Duygucuğum bu konuda biraz daha bilinçlenmemiz, dostlarımız için daha güzel çözümler üretmemiz gerek. Teşekkür ederim ziyaretin ve kıymetli yorumun için. Sevgiler 😊🤚
Silen çok da sahipleri tarafından terk edilenlere zor, hepsi bu kadar şanslı da olamıyor maalesef...
YanıtlaSilEvet haklısın Ozan. Teşekkür ederim ziyaretin ve yorumun için. Selamlar 😊🤚
SilÇok tatlı ve farkındalık yaratmak amacıyla kaleme alındığı belli olan bir öykü, kaleminize sağlık. İnstada bir anne köpeğin , yavrularına yemek veren kadına teşekkür mahiyetinde sokuluşu vardı birkaç gün önce. Sevgi ve vefa var hayvanların yüreğinde, insanlarında merhamet duygularının artması dileği ile. İyi hafta sonları diliyorum :)
YanıtlaSilEvet o kısa videoyu ben de çok etkilenerek izledim Vakt-i Dem. Gerçekten çok vefalı, şifacı, sadık dostlar. İyi dileklerine tüm kalbimle katılıyorum. Çok teşekkür ederim ziyaretin ve kıymetli yorumun için. Sevgiler selamlar 😊🤚
SilBayıldımm hikayeye:))) Hayvanlarla ilgili olan her şeyi çok seviyorum ve öyle güzel yazmışsınız ki, farkındalık oluşturmak adına da harika bir hikaye olmuş:))) Derin anlam içeren öyküleri ayrı seviyorum, kaleminize sağlık:)))
YanıtlaSilÇok teşekkür ederim canım, bu güzel yorum için. Sevgi ve selamlarımla 😊🤗🤚
YanıtlaSilHarika bir yazı olmuş Sibel Hanım, emeğinize sağlık:) Bazen insanlığın büyük bir barınakta yaşadığı hissi çokça içime yerleşiyor ama olabildiğince o duygudan kaçmaya çalışıyorum:))) Ne olursa olsun hayvanların yeri doğal yaşam alanları ama doğal yaşam hakkı vermediğimiz için sahiplenme de kısmi çözüm sanırım:) Tekrardan emeğinize sağlık:)
YanıtlaSilBu güzel yorumla yazıyı çok güzel özetlemiş ve hatta tamamlamışsınız Sezgin Bey. Çok teşekkür ederim, sağolun 😊🤚
SilSiyah ve Beyaz'ın yılmadan yollarına devam etmelerini umutlarını canlı tutmalarını sevdim. Şehirlerin, sokakların da bir ruhu var. Köpeklerle ilgili Türkiye'de çekilen bir belgesel izlemiştim. İzbe yerlerde yaşayan tinerci gençlerin sokak köpeklerini öyle sahiplenişleri var ki görmeniz lazım.
YanıtlaSilÇok tatlı bir hikaye kaleme almışsınız, Hasan özellikle de annesi örnek olsun bizlere.:)
O belgeseli ben de izlemek isterdim. Ümit varsa yaşam vardır derler ya hep😊. Öyküyü beğenmene sevindim. Çok teşekkür ederim ziyaret ve yorum için. Selamlar 😊🤚
SilAna-oğulun arabadaki kavuşmlarını derinlemesine hayal ettim. Çok hüzünlü bir mutluluk sahnesi, çok masumca 🥺 Hikaye ama iyiki durup aldı diyorum 😀
YanıtlaSilNe güzel bir tarif bu çok hoşuma gitti: "hüzünlü mutluluk". Çok teşekkür ederim 😊🤚
Silduygulu, hüzünlü, tatlı olmuş, böyle hikayelere dramatik baklava diyorum :) bir de, yazının ilk cümlesini bir kontrol etsene, hazırlamış olduğum, olcak, diy mi :)
YanıtlaSilCanımmm iyi ki söyledin🙏 hemen düzelttim. Çok teşekkür ederim. Ayrıca "dramatik baklava" tabirini de çok sevdim. Kaynak gösterip kullanırım haberin olsun. Seviyorum seni 😍🤗🤚
SilAnlamlı, duygulu ve fazlasıyla güzel bir öyküydü bir diğerleri gibi. Yüreğinize sağlık. :)
YanıtlaSil🌸🙏🏻
Çok teşekkür ederim Yağmur 🙏😊🤚
SilNedir şu hayvanların biz insanlardan çektiği 🙄
YanıtlaSilOnlar da en az bizim kadar güzel koşullarda yaşamayı hak ediyor. Çok teşekkür ederim ziyaret ve yorum için Deryacığım 🤗🤚
SilMerhabalar. Bütün yorumlara katılıyorum sımsıcak bir hikaye nasıl güzel. Keşke imkanlar el verse sokaktaki canları sahiplenebilsek yada onlara sıcak bir yuva verebilsek. Kaleminize sağlık.
YanıtlaSilKeşke Gülay, keşke..
SilBu bana ilk ziyaretin, teşekkür ederim, hoşgeldin. Sevgiler selamlar 🤗🤚
YanıtlaSilSıcak bir anlatımla güçlü bir empati... emeğinize sağlık, çok teşekkür ederim.
Ben teşekkür ederim Murat Bey, hissiyatı verebilmişsem ne mutlu bana. Teşekkür ederim ziyaretiniz ve yorumunuz için 😊🤚
SilTimbuktu geldi aklıma :)
YanıtlaSilAuster'in bu kitabını henüz okuyamadım Handancığım😍🤗🤚
SilYıldızcığım, dergide yazdığından haberim yoktu. Biraz detay vermen mümkün mü daha yakından takip edebilmemiz açısından? Ben uzun süredir (ki 1.5 sene kadar) yoktum buralarda. Blog'umu da kapamış bulundum, yeniden yeni sayfalarda döndüm ama her şey çok değişmiş :)
YanıtlaSilMerhaba Melgraf,
SilAramıza yeniden hoş geldin o halde. Ben de bu aralar epeyce ihmal ettim bloğumu. İşlerimi yoluna koyar koymaz yeni bir paylaşımda bulunacağım.
Anne Bebek Dergisi, her ay düzenli olarak elektronik ortamda yayımlanan bir dergi. Ben de bir yıldır gönüllü olarak "Yıldızlı Hikayeler" adını verdiğim köşemde genellikle çocuk ve aile temalı öyküler yazıyorum. Dilersen beni ve Anne Bebek dergisini instagramdan (blogum yönlendiriyor) takibe alabilirsin. Dergideki pek çok faydalı içeriğe de "Dergilik" gibi dijital platformlardan ulaşabilirsin. İlgine çok çok teşekkür ederim. Sevgi ve selamlarımla :))